Bugun...


MAHMUT ÖZ

facebook-paylas
TÜRKLERDE GEYİK İNANCI..!
Tarih: 04-12-2021 16:34:00 Güncelleme: 04-12-2021 16:34:00


Geyik inancı Anadolu Sufi hareketinde görülen en önemli inanç sembollerinden birisidir. Bu sembol ve inanışın günümüze kadar uzanan bir anlayış olması, Toros Türkmen varlığı üzerinde tesirlerinin yaşadığını görmek şaşırtıcıdır.

 20. yy başında Boz Ahmetli aşireti beyi Boz Ahmet’in torunu Süleyman Efendi mavzerini alır ve dağlarda geyik avlamaya çıkar. Bir geyiğin kendi etrafında dönerek hareket ettiğini görünce mavzerini ateşler ve geyik vurularak yere yığılır. Süleyman Ağa vardığında yaşlı bir geyiğin uzamış boynuzlarının dübürüne girdiğini, onu çıkarmak için etrafında döndüğünü anlamış. Geyiği orada kesmiş, temizlemiş sırtına alarak yola koyulmuş. Yolda geyiklerinin sütünü sağan kadınlar görmüş. Hayretle bu duruma taaccüp etmiş. Tam yanından geçerken bir kadın ona dönerek, “ Acı çekmese idi sana onu vurman için izin vermezdim” demiş. Şaşkınlıkla kadınlara bakınca kadınların huri olduğunu görmüş.

Bu hikaye Torosların dağlarında yankılanarak, anlatılırken, bize de torunlarından Ramazan Uslu aktardı.

GEYİK VURANLAR

 Geyikleri vuranların akıbetlerinin hayırlı olmadığı bir çok kez menakıpname de anlatılırken, kaynaklara baktığımızda Anadolu Sufiliğin-in Piri Hacı Bektaş-ı Velinin kucağında ceylanlarla tasvirini hatırlamalıyız.

  Sultan Orhan Bursayı alınca, bir imaret yaptırdı ve imarete bir şeyh aramak için haber saldı. Beylerinden Turgut Alp, “Burada diğer dervişlerden farklı bir derviş vardır, geyiklerle gezer” diye haber gönderir. Sultan hemen haberciler gönderir ve dervişi huzura çağırır.

Derviş, gelmediği gibi, “sakın kendi de gelmesin” dedi. Sultan dervişlerin halini bildiği için sordurttu. Derviş ;” Dervişler göz ehli olur, gözetirler, vakti gelince gelirler ki duaları makbul olur” der.

 Günlerden bir gün sarayın bahçesine omzunda bir çınar ağacı ile bir derviş gelir ve sarayın bahçesine ağacı diker. Sultana, onun tebaasına ve askerine dualar eder. Sultan, kim olduğunu sorunca Seyyid Ebu-l Vefa hazretlerinin halifesi Baba İlyas müridiyim der. Derviş yurduna döner. Sultan onu İnegöl civarında keşiş-dağı sırtlarında bulur. Ona İnegöl civarını bağışlar ama derviş kabul etmez ve “mal mülk Allah'ındır, onu ehline verir” der. “Ehli kimdir” diye soran sultana, “Ehli sizin gibi hanlara ısmarladı. Kulları ile yardımlaşıp, ihsan etsinler diye. Bize de her güne yeni bir rızk nasip etti.”

 Sultan buna üzüldü, “Ne olurdu teklifimi kabul etseydin” dedi.

Derviş, “Öyleyse şu tepeciğe kadar olan yer dervişlere avlu olsun” dedi.

Bu dervişin tekke ve zaviyesi bugün dahi Geyikli Baba zaviyesi olarak bilinmektedir.

 BİR GEYİK HİKAYESİ

Halveti Şeyhlerinden Musa Cerrahi bir geyik hikayesini şeyhinden dinlemişti, bende ondan dinledim.

  Şeyhi küçük bir çocuk iken evlerinin bir köşesinde küçücük bir odada, bugün Kosova sınırları içinde dergahı olan Harabati Şakir Efendi kalıyor, şeyhinin manevi eğitimi ile meşgul oluyordu. Bir kurban bayramı, herkes kurbanlık keçiler almış, çocuklar onları süslemiş, bayramlıklar giyilmiş şeker toplamaya çıkmış mutluluk içinde, şeyhinin evine de gelmişler ve çocuğa, “sizin kurbanlığınız yok mu?” diye alay etmişler. Üzgün vaziyette Şakir Efendinin yanına varmış, üzüntüsünü soran Şakir Efendiye olanı anlatmış

Harabati Şakir Efendi, “merak etme sabah bizim kurbanlık gelecek” demiş.  Sabahın erken saatinde bahçede bir çan sesi ile dolaşan bir geyik görürler. Çocuk dışarı çıkar sevinçle haykırmaya, neşe ile koşmaya başlar. Geyik ondan kaçmaz ve gelip başını çocuğun dizlerine koyar.

 Bütün bu menkıbeler Geyik ve sufizm ilişkisinde ne kadar önemli bir obje olduğunu gösterirken, Alanya Beyinin oğlu Kaygusuz’un hikayesinde vücut bulmuştur.

 GİDEN GELMEZ DAĞLARI

Bey oğlu avenesi ile dağlara geyik avına çıkar ve giden gelmez dağlarına varınca, önünde nazlı nazlı yayılan geyiğe okunu atar. Ön kürek kemiğine sağlanan ok, geyiği öldürmez ama koşmasına fırsat vermeyecek bir acı verir. Yaralı avı almaya atını süren Kaygusuz, vardığı her menzilde geyik bir görünür, bir kaybolur. En son bir bahçeli evin açık kapısından içeri girdiğini görür ve atını son hızla oraya sürer. Avluya girince, avluda iki yaşlı dervişi sohbet eder bulur. “Nerede benim geyiğim erenler?” diye haykırır.

 Yaşlı derviş kaftanını açar ve göğsünde saplı oku göstererek,” bunu mu arıyorsun?” der. Kaygusuz bayılarak attan düşer. O yaşlı derviş, ABDAL MUSA hazretleridir. Kaygusuz tüm malını ve mülkünü saltanatını terk ederek dergaha intisap eder, ikinci pir olarak hizmet verir ve Kaygusuz Abdal Hazretleri olarak kayıtlara geçmiş bir evliya olur.

 Geyik Türk Tasavvuf geleneğinin en önemli ve vazgeçilmez bir sembolüdür.

Evliyanın bürhanı ( alameti) canlı ve cansıza hükmetmesi ile belli olur.

Torosların tepesinde Konar Göçer Yörük taifesi bu kadim bilgiyi ve inanışı yüreğinde halen yaşatması, Türklerin bilgiyi kalplerinde taşıdıklarının en önemli göstergesi değil midir?.

Ya bu geyik metaforunun Orta Asya Türk geleneğinde Kamların kutsal ruhlarla buluşmak için bindiği kutsal hayvanlar olduğunu söylersek.



Bu yazı 2718 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
YAZARLAR
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI